20 Kasım 2014

TARIMDA GELDİĞİMİZ NOKTA:

TÜRK TARIMINA NE OLDU?


Daha 20 yıl öncesine kadar KENDİ KENDİNE YETEN ÜLKE kategorisinde olan ülkemiz, şu an değil kendi kendine yeten, Buğdağını, İneğini, Pamuğunu İthal eden (Dışarıdan satın alan) ülke durumuna getirildi.

Oysa, daha düne kadar biz bunları İhraç eden (Dışarıya satan ülke) konumundaydık.

KENDİ KENDİNE YETEN BİR ÜLKE der'ken ne kastedilir?

Kendi kendine yeten bir ülke olabilmek için, şu aşağıda ki 7 maddelik unsurun o ülkede olması kâfi'dir.

1 - Tarım için yeter oranda elverişli arazi.
2 - Yeterli su kaynağı.
3 - Buğday üretimi.  
4 - Pamuk üretimi. 
5 - Şeker Pancarı üretimi.
6 - Meyve ve Sebze çeşitlerinin kolay yetişebilme olanağı.
7 - Hayvancılık yapmak için gerekli bitki çeşitliliği.


Bir ülkede aşağı yukarı bu yedi ANA UNSUR varsa, o ülke çok rahat hem kendi kendine yeten bir ülke olur, hem de çok rahat bunları ihraç edip, para kazanan bir ülke olur.

Bu unsurlar ülkemizde var mı?

Elbette var. Hem de çok çok fazlası ile var.

1- Ülkemizde çok sayıda tarıma elverişli ova var. Bu ovalara şehir ve sanayi üsleri kurup azaltmaz ve yok etmez isek fazlasıyla ovamız var.


2- Su kaynaklarımız da yeterince var. Aşağıda geniş bir yorum göreceksiniz.

3- Buğday üretimi her ülke için en önemli gıda konusudur. Buğday'dan elde edilen yan sanayi, yani unlu mamüller ekmek'ten, makarna'ya, irmikten bulgur'a, un ve undan yapılan tatlı ve binbir çeşit ürün'e kadar çok geniş bir yelpazede en önemli tarım ürünüdür. Olmazsa olmaz'dır.

4- Pamuk üretimi ise ülkenin tüm tekstil ve oluşturduğu yan sanayi ile yine olmazsa olmaz bir tarım ürünümüzdür.

5- Şeker pancarı ise şekerin zararına rağmen yine olmazsa olmaz bir üründür. Çünkü yemekten tatlı sanayine (pastadan lokuma, şekerlemelere ve bilumum tatlıya kadar kullanılır), unlu mamullerden içecek sanayine çok geniş bir yelpazede kullanılan, sofralarımızın her yönden olmazsa olmazı'dır. Hele hele genetiği ile oynanan mısır ve şeker kamışından üretilen yapay tatlandırıcılar yerine, doğal şeker pancarı üretimi kesinlikle şarttır.

(Osmanlı döneminde tüketilen o meşhur şuruplar, lokumlar, şekerlemeler neden yapılıyordu? O yıllarda şeker hastalığı bu kadar var mıydı? O yıllarda yapay tatlandırıcılar var mıydı?)  !!?


6- Ülkemiz 4 iklimi yaşadığından Yaz ve Kış sebzeleri ve meyveleri yönünden en şanslı ülkelerden biri. Ve her tür meyve ağacı ve ağaç olmayan meyvelerin üretimi için çok elverişli. Sebzenin ise her türlüsü yetiştiriliyor.

7- Hayvancılık yapmak için bitki çeşitliliğimiz de var. Orta Asya'da yaşayan atalarımızın topu topu 7 çeşit bitki ile hayvancılık yapmaya çalıştıklarını düşününce, Anadolumuzda yetişen binlerce bitki çeşidi ile kıyaslama yaptığımızda ne kadar şanslı olduğumuz ortaya çıkıyor.

Hayvancılık derken sadece Dana ve Koyun-Keçi'den bahsetmiyorum elbette.

- Büyük ve küçükbaş hayvancılık. (kırmızı et sanayi).

- Kanatlı hayvancılık. (Beyaz et sanayi).
- Balıkçılık. (Su ürünleri sanayi).
- Arıcılık. (Bal ve yan ürünleri sanayi).

Bunlardan üretilen süt ve yan sanayi ile yumurta ve kullanıldığı çok geniş sanayi ile üç tarafımızın deniz ve içeride ki ana karada var olan irili ufaklı nehirler ile doğal ve yapay göller ile balıkçılık sektörü ve yeni yeni yıldızı parlayan Arıcılık ile hemen her türlü hayvancılık yapılabiliyor bu ülkede.

Yeter ki devlet tarafından desteklensin. 

En azından Kooperatifler aracılığı ile her şekilde mükemmel bir hayvancılık yapılabilir. Ama bırakın kooperatifçiliği, hükümetlerimiz uzun yıllardan beri Et ve Balık kurumu, Tariş, Fisko Birlik ve bir çok irili ufaklı çiftçi Kooperatifi gibi... çeşitli kooperatifler kapatıldı ya da baskı uygulanıp yok edildiler. Et ve Balık kurumu yine açıldı ama artık iş işten geçti. Toparlanması için uzun yıllara gerek var.

Ehh... 


Çiftçiyi-tarımı ve hayvancılığı kalkındıracak olan bu kurumları yok ederseniz, işte böyle soğanı, patatesi, meyveleri-sebzeleri 5-6 tl.ye yemeye başlarız. 

Kırmızı et 40-50 tl.ye, 
Peynir 30 tl.ye, 
Pirinç 13 tl.ye yükselir.

Yeterince ürün olmayınca uyanık fırsatçılar hemen devreye girer stoklama ile ürünleri böyle arttırırlar. Bunlara bu fırsatı veren ne yazık ki hükümetler'dir.

Meyve-sebzeyi yakında 10 tl.ye yemeye başlarız.




Ülkemiz 4 mevsimi yaşayan çok harika bir coğrafya'da bulunuyor demiştik. Yeterli miktarda su kaynağımız var. Tarım arazimiz var. Meyve-sebze çeşitliliği ve üretim olanağı var. Hayvancılık için çok gerekli olan bitki çeşitliliği var.


(Yeterli su kaynağının olmadığını varsaysak bile, günümüz teknolojisinin deniz suyunu arıtma ve kullanma aşamasına geldiğini ve artık bunun eskisi kadar çok pahalı olmadığı dönemlerdeyiz. Adamlar deniz suyunu arıtarak çölün ortasında neler neler yapıyorlar).

Ki... Ülkemiz su açısından diğer birçok ülkeye nazaran çok şanslı.

Kışın ülkemizin büyük bölümüne kar yağar ve bu karlar eriyip tatlı su haline gelir ve bir çok ülkede olmayan büyüklü küçüklü nehirlerin derelerin oluşmasını sağlar. Bu yönden çok şanslıyız.

Bahar ve Güz yağmurları da cabası. Bizim su sorunumuz yok. Eğer sanayi artıklarının nehirlere verdiği zararı çok sıkı bir şekilde denetleyebilirsek (bu çok rahat yapılabilir), kullanılabilir suyumuz çok daha fazla olacak.

Hiç olmadı Arap ve İsrailliler gibi deniz suyunu arıtmak ile bile yapılabilir. Çok para lazım falan demesin hiç kimse. Milleti aç gezerken, bilmem kaç milyar dolara ak-saraya harcanan paralar varken, kimse para sorunundan falan bahsetmesin.


Yeterli tarım arazimiz olduğuna ve bunların sulanılabilirliliği de sağlanabildiğine göre, nasıl oluyor da biz buğday-inek-saman-pamuk ihtal eden bir ülke durumuna geldik?


Yöneticilerin yetersizliği ve güçlerini dışarıdan almaları olabilir mi nedeni?

Değerli (!) bir büyüğümüz yıllar önce şöyle demişti: Ürettiğimiz tarım ürünlerini satamadıktan sonra üretmenin ne anlamı var?

Satamıyorduk ama en azından şimdi ki gibi satın da almıyorduk.

Şimdi böyle daha mı iyi oldu?

Geri kalmış dünya ülkelerinin "Kifayetsiz muhterisleri" desek az bile onlara.

Uluslararası küresel şirketlerin oyuncağı olursanız, işte ülkeniz böyle böyle elden gider.

Vatandaşlar ve üstelik çiftçi olan bir çok köyde bu hükümet halen 1. parti çıkıyor. Bunun mantığını çözemiyorum.

"İnsanlar layık oldukları şekilde yönetilirmiş" diyenler yerden göğe haklı sanırım.